tatil dönüşü

 

Tamam, tatil süper bir şey ama bazı durumlar var ki keyfimizin kaçmaması için hazırlıklı olmak lazım.

“Yaaa bütün gün yüzüyoruz, akşam yemeğinde sıcak lavaşa sürdüğümüz yarım kase tereyağının lafı mı olur. Zaten minicik kase. Bu kadar hareketle o-hoo ben kilo bile vermişimdir” diyorsanız tatil dönüşü tartınızın ayarıyla oynamayın. Pillerini filan da çıkarıp takmayın, üç kez denedim rakam değişmiyor.

Ya da şöyle bir şey geldi aklıma. Tatile çıkarken oynayın tartınızın ayarıyla. İki buçuk kilo eksik tartacak şekilde. Dönüşte nasıl olsa unutmuş olursunuz. Böylece “Ooooo bir kilo hafiflemişim” der sevinirsiniz.

İki şey kaçınılmazdır derler: Ölüm ve vergiler. Doğru ama eksik. Ölüm, vergiler ve bikini izleri. O ipleri ister çözün ister farklı şekilde bağlayın boynunuzdan göğsünüze doğru inen beyaz çizgilerden kaçış yok. Sırtınızda iz olmaması için bikini üstünüzün kopça kısmını aşağı yukarı kaydırmanız ise size sırtınızda bir yerine iki beyaz şerit olarak dönecek.

Kabul edin. 5-6 günlük bir tatilden asla Eda Taşpınar bronzluğuyla dönemeyeceksiniz. Güneş ışınlarının geliş açısı, kremin koruma faktörü, bikininin geçirgenlik katsayısı hesaplarını ne kadar ince yaparsanız yapın dizlerinizin üzerindeki bir karışlık kısım ile omuzlar zenci kıvamına gelirken, göbeğiniz sütlü kahve, bacakların iç kısımları ise kırık beyaz olacak. Tatil dönüşü vücudunuzda sayabildiğiniz farklı renk tonlarının sayısı beşten azsa başarılısınız demektir. Diğer yandan, zaten iki kese sonra hiçbiri kalmayacak. Boş verin.

Üzerinde Havaş yazdığına bakmayın, onlar aslında dolmuş. Sizin uçaktan inen yolcular o otobüsü doldurmaya yetmediyse başka bir uçak inip yolcuları valizlerini alıp gelinceye kadar oradasınız demektir. Bodrum’u bilemem ama Dalaman’da bu süre kırk beş dakikayı geçebiliyor. Sakin olun, şoförle polemiğe girmeyin, “şimdi kalkıyoruz, 10 geçe kalkacağız, 7 dakikamız var” sözlerini duyup sinir olmamak için kulaklıklarınızı takıp müziğin sesini açın. Hatta, uyuyun en iyisi.

Geçen sefer götürdüğünüzün yarısı kadar kıyafet götürdüğünüz halde, valizdeki kıyafetlerin yarısı yine giyilmeden geri gelecek. Otele varıp, İstanbul kafasıyla hazırladığınız valizi açtığınızda kendi kendinize “bu ayakkabıyı koyarken ne düşünüyordum acaba” diye soracaksınız. Tatil yine bir şort, bir elbiseyle geçecek ve bir dahaki sefere sadece el bagajıyla geleceğinize dair kendinize söz vereceksiniz. Tabi ki böyle bir şey asla olmayacak.

Siz tepenizde toplanmış tuzlu saçlarınız, burnunuzun ucundaki ter damlaları, oturunca üç kat olmuş göbişiniz ve aralarına kum dolmuş tırnaklarınızla kendinizle son derece barışık bir halde kitabınızı okurken, iki Rus kız gelip heykel gibi vücutlarıyla yan taraftaki şezlonglara uzanacaklar. Pembe ojeli tırnaklarının üzerine bir de çiçekler yapıştırmış olmaları yetmezmiş gibi dudaklarına hafif bir ruj sürmüş ve saçlarını da gayet düzgün topuz yapmış olacaklar. İşin en acı tarafı, sizde gelin başı gibi duracak olan topuz onlara çok yakışmış olacak. “Aman bunlar da birden çöküyor” geyiklerine filan hiç girmeyin. Şezlongunuzu öbür tarafa çevirip kitabınıza gömülün. Yok yok böyle olmayacak. Ben en iyisi bir yüzüp… Pardon, siz en iyisi bir yüzüp gelin 🙂

İstanbul’a ya da herhangi bir büyük şehre dönüş acı verecek. Zamana yaymaya çalışmak, alışma süreci falan kesinlikle bu acıyı azaltmayacak. Aman valizimi boşaltırım, iş kıyafetlerimi ütülerim, ancak adapte olurum gibi bir kafayla bir gün erken dönüp tatilinizin son gününü ziyan etmeyin. Zaten senede 14 tane var.

Benim tavsiyem, uçağınızın kalkmasına dört (otobüsle dönecekseniz otobüsün kalkmasına iki) saat kala hâlâ denizde olun. Çıkmaya karar verdiğinizde bir beş dakika daha yüzün. Sonra bir beş dakika daha. Son kez kesin olarak çıkıp şezlongunuza doğru yürürken aniden geri dönüp koşun ve bir beş dakika daha yüzün. Uçağı kaçırma ihtimali içinizi gıdıklamaya başladığında o kadar telaşla koşun otele, o kadar hızlı kapatın ki valizi denizi arkanızda bıraktığınız için üzülmeye fırsatınız bile kalmasın.

Yol boyunca “Bana ne. İstemiyorum. Dönmeyelim işte” diye tepinen içinizdeki çocuğa anlayışlı davranın. Dizinize yatırıp saçlarıyla oynarken, ona içinden deniz geçen bir hikâye anlatın.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *